top of page
Ömer Faruk Ayaz

Bilinmezlikleri Öngörülebilir Duruma Getirmek



Gelecekte, yoğun bilinmezlikler içindeki öngörülemeyenleri, öngörülebilir duruma getirerek geleceği ve gelişimi tasarlamanın yollarını keşfedelim.

Henüz oluşmamış bir gerçeği nasıl yaratabiliriz? Geleceğin yükselip geliştiği, takip edilemeyen hızı karşısında uygun ideal koşulları oluşturmaktan başka çaremiz yok. İdeal koşulların oluşması için tek başına sezgisel davranışlarımızı değil bilişsel becerilerimizi de kullandığımız takdirde değişim sağlayarak dönüşüme adapte olabiliriz. Peki her ikisini de nasıl geliştirebiliriz?


Görünmez olanı görünür kılmak, ulaşılamaz olanı ulaşılabilir kılmak için inancı derinleştirmek ve aksiyonu yükseltmek gerekir.

Çaba ve istikrar gerektiren uzun vadeli işlerin yaratıcılığı geliştirdiğini söyleyebiliriz. Yaratıcı insanlar vizyonlarını zaman içerisinde ve bağlılık gerektiren uzun vadeli çabalar sonucunda keşfedip somut hale getirebiliyor. Kısa vadeli işlerin derin tecrübeler oluşturmadığını dolayısıyla zengin deneyime oluşturan işlerin de etkili yaratıcılığı geliştirdiğini de görmek mümkün.


Bilinenle bilinmeyen arasında köprü kurabilen, geçmiş ile geleceği birleştirerek bugünü doğru şekilde anlamlandıran ve bu birleşimin süreçlerinden doğan tecrübenin hayat bulduğu ideal noktayı keşfedenler kalıcı ve yüksek başarıyı yakalayabilir; işin sırrı paniklemeden ve istikrarlı bir şekilde bu noktada kalabilmeyi başarmaktır.


Başlangıç noktaları bazen yanlış olabilir. İyi planlanmamış ve doğru tasarlanmamış başlangıçlar yanlış seçimleri doğurabilir. İlk yolun geçerli yol olduğu düşünülür ancak seçilen ilk yol yanlış olsa bile hangi yolun doğru olduğunu düşünürken geçirilen zaman kaybı aynı zamanda öğrenme ve isabet gücünü zayıflatır. Tabi bu nihai sonucu belirlemez, nitekim ilk yol yanlış olsa bile ve kayıplara sebep olsa bile yine kayıp ekonomisinin bir parçası olarak önemli deneyimler kazandırır.


İnsanlar değişimden hoşlanmadıklarını söylediklerinde gerçekten korktukları şey nedir? İnsanlar çoğu zaman değişimi mevcut iş modellerine bir tehdit olarak görürler ki bu mutlaka öyledir. Red etme kalıpları kırılamaz bir maden cevheri gibidir. Bu cevher, kalıplar kırıldığında yeniliklerin ve yükselişlerin güçlü başlangıçlarını oluşturur.

“En kısa yol bildiğin yoldur.” Pek çokları bu anlayışa sıkı sıkıya bağlıdır. En kısa, en basit ve en bildiğin şeyin doğru seçim olduğunu düşündürür insana. Bildiğimizi zannettiğimiz şeyler bilinmezliklerin kara deliğidir. Sonsuzdur, ulaşılamazdır, keşfedilemezdir ve bilinemezdir. Ne bildiğimizi, ne kadar bildiğimizi, bilinenin doğruluk derecesi genelde kişiseldir ve kişisel ön yargılara göre şekillenir.


Politikacılar seçilmelerini sağlayan sistem neyse onda ustalaşır ve sonrasında bunu değiştirmek neredeyse hiç biri girişimde bulunulmaz çünkü sistemin, kural ve kanunların kölesi olurlar çünkü onlar için ihtiyaç olan mutluluk ve başarı seçilmektir, gerisi teferruatttır. Şirketler ve girişimler karlılık oranlarının verdiği rehavete kapılır ve gelişim kapılarının kalın duvarlardan oluştuğunu düşünerek, konfor alanına kendilerini hapsederek giderek daralan duvarlar arasında sıkışır kalırlar. Kim sistemi kendi işini tehlikeye sokacak ve hatta ekarte edecek şekillerde değiştirmeyi ister ki?


Kendimizi büyük problemlerimize öyle kaptırırız ki uzun vadede kalıcı etkileri olacak ve dolayısıyla da büyük problemlere dönüşecek olan küçük problemlerimizin bazılarını hepten görememeye başlarız.

Şansa inanırız, ama kendi şansımızı kendimiz yaratmak yerine şansın kendiliğinden gelmesini beklemeyi tercih ederiz.“Şansın varlığı aynı zamanda bize eylemlerimizin pek de tekrar edilebilir olmadığını hatırlatır”Şansın gelmesini beklemek yerine tekrar edilen eylemler sayesinde sonuca ulaşabilecek yolları kendimiz örmemiz gerekir. Değişim kaçınılmazdır ve sorulması gereken soru şudur: Değişim önlemeye ve önünde bariyerler koymaya mı çalışıyorsunuz, yoksa değişimi kabullenip ona karşı açık olup ve hatta değişimi yaratan olup egemen mi olmak istiyorsunuz? Yaratıcılığın ve kalıcı başarının anlamı değişimle birlikte değişimin kendisi olmaktır, değişimle var olmaktır.


Kaç kere sıfırdan başlayabilir insan? Kaç defa sıfırın altında dipten yeniden çıkma cesaretini gösterebilir? Hangi yol, hangi yöntem ve hangi motivatör bizi okyanusun dibinden çıkararak zirveye taşır? Zirve zannetiğimiz ve ulaştığımız noktanın aslında bir başlangıç olduğunu görebilir miyiz? görmeliyiz. Her geriye düştüğümüzde yeniden yol almanın ve yeni cesaretlerin taze inanç ve motivasyonlara kapı açtığını görmeliyiz, her ne olursa olsun buna tutunmalıyız.

Comments


bottom of page